Çok gergin bir seçim ortamını geride bıraktık. Değerlendirme yapmak için elbette çok erken. Ancak yine de deneyelim. İlk bakışta bu seçimin kaybedeni de kazananı da olmayan bir seçim olduğunu, dengelerin büyük ölçüde muhafaza edildiğini görüyoruz.
Bu tüm muhalefeti sarsmış, Başbakan’ı da bilemiş görünüyor. Siyasetin kimlik politikasına indirgendiği bir dönemde ve kimliklerin birbirine düşman ve ayrışık olarak tekrar ve tekrar inşa edildiği bu süreçte kötü haber yakında yeniden bir seçime girecek olmak. Yani bu gerginlik henüz bitmeyecek.
Şu sıralar iyimserliğe, olumlamalara ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Bu yazıda iyimser olacak.
CHP
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) açısından bakacak olursak, CHP’nin seçim politikasını yanlış kurduğunu düşündüğümüzü defalarca yazdık ve dile getirdik.
Türkiye’de muhalefet değil iktidar olmak isteyen bir partinin Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) germe siyasetine prim vermemesi, tüm görünür siyasetini AKP düşmanlığına ve AKP karşıtlığına indirgememesi gerekirdi.
Bu AKP’nin kendi oylarını konsolide etmesine ve Başbakan’ın kendi tabanı ile diğer tabanları ayrıştırarak aralarındaki tüm alışverişi, tüm etkileşimi imkansız kılma çabasına hizmet etti.
Öte yandan CHP bu siyaset sınırlarında alabileceği en üst düzey verimi de aldı. “Tatava yapma” kampanyasında en açığa çıkan şekliyle, AKP’ye gitmeyecek tüm oyları özellikle büyükşehirlerde kendinde toplamayı başardı.
Gezi’ci gençleri bünyesine katması ve böyle bir dinamikle hemhal olması CHP açısından büyük bir şans. Sandık müşahitliğinden twittera, yeni tür militan siyaseti yapma kapasitesi yüksek olan donanımlı, bilgiyi kullanmasını bilen, demokrat bu kitle çok farklı siyasi saiklere sahip de olsa, CHP tarafından AKP karşıtlığı hegemonyası ile içerildi.
Bu kitlenin aynı zamanda oyunu emaneten verdiğini ve parti kimliği ile mesafeli olduğunu düşünecek olursak, CHP’nin demokratikleşmesine katkısı olma potansiyelini taşıyor. Üstelik CHP’nin katı Kürt siyasetini ve ulusalcı sembollerini de aşabilecek yeni söylemleri geliştirebilirler.
Alevi çoğunluk da (Dersim hariç) oyunu CHP’den yana kullandı. Bu da CHP’nin önemsemesi gereken bir husus ve AKP’ye düşmanlığı esas eksen almak yerine kendi geçmişiyle hesaplaşmasına ve ezilenlerin barışına hizmet etme konusunda insiyatif kullanmasına fırsat tanıyor.
Son olarak CHP’nin Kürdistan’da hiç oy alamaması onu ebedi olarak muhalefet olmaya itiyor. Umarım bunu da görürler. Kürt barışını radikal bir biçimde, evrensel standardlara uygun bir şekilde ele almadıkları oranda CHP kendini Kürtlere sevdiremeyecek ve bu da onun Türkiyelileşmesine en büyük engel olmaya devam edecek.
HDP/BDP
Halkların Demokratik Partisi (HDP) hem yeni bir parti olması sebebiyle, hem de kazanma ihtimali olmadığı için talip olduğu demokrat kitlenin oylarını alamadı. Ancak HDP kazanmaktan çok demokratikleşmeyi Türkiye’de bir alternatif söylem ve pratik geliştirmeyi hedeflediği ölçüde Türkiye’deki tüm partilerin demokratikleşmesine, barışçıl çözümü sahiplenmesine katkı sunuyor.
Nitekim CHP seçmeni ve HDP’liler arasında süren kıran kırana mücadelenin, CHP’ye oy veren gençlere, kadınlara, demokratlara ve Alevilere, etki bıraktığını, bu “öteki” ihtimali canlı tutarak, bulundukları yeri dönüştürmelerine hizmet ettiğini ve edeceğini düşünüyorum.
HDP’nin nihayetinde Kürtler dışında kayda değer bir oy almadığını görmemek mümkün değil. Ancak bunun da azımsanmayacak bir etkisi olduğunu düşünüyorum.
Kürtler, Müslüman-laik ikilemini aşan, bu ikilemin kuralları dışında oy veren bir grup olarak, solun ya da AKP’ye muhalefet edenlerin AKP seçmeni ile ilişkilenebilmesini sağlayan az gruptan biri. Bu sebeple aslında AKP’ye muhalefetin nasıl yaygınlaşabileceği, ya da AKP’ye alternatif bir dünyaya dindarların ya da yoksulların nasıl dahil edilebileceği konusunda önemli ipuçları veriyorlar.
Barış ve Demokrasi Partisi'ne (BDP) gelecek olursak, BDP’nin en büyük başarısının daha önce görece zayıf olduğu Serhad bölgesinde olduğunu görüyoruz. Yani BDP etki alanını arttırdı. Üstelik bu seçimlerde hem muhalefetiyle hem de hiç gerilmeyen ve kendi önceliklerini kendi koyan bir parti olarak ana muhalefet işlevi gördü.
AKP
AKP seçmeninin yolsuzluğa ve zulüme evet dediğini düşünmediğimi de daha önceler yazdım. AKP seçmeni AKP’ye sadık çünkü AKP sayesinde ve özellikle Başbakan kimliğinde kendilerinin iktidara dahil olduğunu düşünüyorlar. Bir kısmı bu yolsuzluk ağlarının içinde muhakkak ki.
Ancak büyük bir kısmı AKP gitmesin diye oy veriyorsa bunun toplumsal, kültürel ve psikolojik bir dolu sebebi var. AKP seçmeni büyük bir sorumluluk alarak Türkiye’de iktidarın değişmemesi yönünde oy kullandı.
Bunu da anlamak ve alternatifini yaratmak gerek. Muhalefetin en büyük sorunun hala AKP seçmenini anlamamak, bu seçmenin deneyim ve bilgisini siyasetine katmamak olduğunu düşünüyorum.
Alternatif projeler üretmek, oraya değil buraya baraj yapacağız demek bu seçmenin özellikle yoksul kesiminin gündelik rasyonalitesini kavrayamamaya devam etmek.
AKP’lilerin gündelik hayatına değmeyen, korkularını yatıştırmayan, geçmişlerini tanımayan, onları harekete geçiren, heyecanlandıran, duygulandıran kodları söylemine ve pratiğine katmayan-ki burada sadece dini kastetmiyorum-siyasetlerin Türkiye’de çoğunluk haline gelemeyeceği de açık.
Cemaat
Bu seçimin belki de en güzel sonucu Türkiye’de iktidarın kaset siyasetiyle, cemaat direktifleriyle yani bir çeşit dış müdahaleyle devrilemeyeceğini göstermesi.
Her zaman Türkiye’deki insanların seçimlerde yaptığı sürprizlerle, attığı tokatlarla övünürüz. Bu sefer tokat cemaate atıldı. Türkiye’nin cemaatin “derin” siyasetlerine de Ergenekon’a da ihtiyacı yok.
Ne olacaksa öz gücüyle, öz kuvvetiyle olacak.
Cemaat bu noktadan sonra Gezi’cilerden, muhaliflerden röntgenciler, komplo teorisyenleri yaratamayacak. Öte yandan kendi devletçi ideolojisiyle çelişerek, hükümete saldırayım derken, tüm devleti ve aygıtlarını yıllardır müzdarip olduğumuz kutsallığından çıkararak dünyevileştirdi. Bunun için de teşekkür etmek gerek.
Hükümet
Şu anda seçim açısından güçlü ancak hem kurumsal hem de meşruiyet açısından son derece zedelenmiş bir hükümeti var. Bu üzülecek değil sevinecek bir şey.
Bir çok mücadele alanı açıyor ve ilk defa yüzde 50'den fazla Türkiyeli hükümeti denetlemeye, her türlü hatasını açığa çıkarmaya ve kendi kimliklerini, arzularını her yerde her an savunmaya hazır.
Bu ciddi bir kazanım. Toplumsal alanda Kürtler, Aleviler, kadınlar, gençler, emekçiler hareketli olmaya devam edecek.
Muhalefet
Bu seçim tarihi bir seçim oldu. Tüm toplumsal alanı hareketlendirdi. Kendi siyasi karşılığını yaratacak,
Türkiye’nin demokratikleşmesi ve barışında gerekli rolü oynayacaktır. Şimdi muhalefeti geliştirme mücadelesinde daha güçlü bir safhaya girildi.
Ancak bu mücadele ötekileştirerek değil barışarak; kimlikler, hayat tarzları, zeka ve ahlak yarıştırmaları üzerinden değil örgütlenerek ve çoğalarak yapılacak. (NÜ/BA)